Sunday, May 06, 2007

At Avrat Silah

Tandoğan mitinginde çekilmiş bu resmi Hürriyet'in web sitesinde gördüğümden beri, Türk "avrat"ının at ve silah tutkusuyla ilgili karmaşık düşünceler içindeyim.

Nedir bu Türk “avrat”larının at ve silah saplantısı? Türk erkeğinin değer verdiği farzedilen üçgenin bir köşesi, görülen o ki diğer iki köşeye şiddetli bir muhabbet beslemekte. Neden?! Neden Türk kadını at binen ve silah kuşanan erkeklere düşkün?

Başbakanın bu fotografını ilk gördüğümde çok komik bulmuştum, itiraf ederim. Koskoca adam, koca başbakan, yaşına başına bakmadan at binmeye kalkmış ve tam anlamıyla kıç üstü oturmuş. Evet, komik.

Ama bu fotografı (ki zamanında ona buna e-mail’le göndermiş ve birkaç alaycı söz de eklemiştim) bu boya sarışını, uzun tırnaklı mitingci hanımefendinin muhterem ellerinde gördüğümde şok geçirdim. “Ata Öyle Değil, Böyle Binilir” diyordu pankartta fotografa eşlik eden yazı. Recep Tayyip Erdoğan’ın attan düşerken çekilmiş fotografı, Mustafa Kemal Atatürk’ün Sakarya adlı atı üzerinde resmedilmiş muzaffer portresiyle bir "compare-contrast" ilişkisi içindeydi. (Ki bilen bilir, bu atı Mustafa Kemal evlenmeden önce Latife Hanım’a hediye etmiştir.)

E, nasıl yani? At binmeyi, silah kullanmayı bilmeyen, üniforma giymeyen bir “er kişi” Çankaya’ya yakışmıyor mu? Bu mudur söylenen? Yani kısaca, "emekli general değilsen Çankaya'nın yamacına bile yaklaşma" mı deniyor?

Pes.

Keşke ben de Kemalist Dininin bir mensubu olsaydım. Her daim vesayet altında bir çocuk gibi yaşasaydım.

O zaman Anıtkabir'in mermerlerine başımı dayar, bi yandan mermerleri öperken iki yandan "Çok yalnızım Atam!" derdim. Mozoleden ses gelirdi: "Yalnız değilsin! Kendini benim vekilim telakki eden Büyükanıt paşan, kendini benim partimin başı kabul eden Baykal amcan, senin gibi hissseden yüz binlerce demokrasi özürlü kardeşin var."

Bu cevap üstüne ben de hemen deseni ay yıldızdan oluşan dekolte/streç bir tişört edinir, bayrak temalı kepim, 'de' ve 'da'ların ille de ayrı yazılamadığı pankartlarımla Çağlayan'a akardım.

"Yalnız değilmişim Atam; dekolte tişörtümü beğendiniz mi?"

Perihan Mağden, Radikal, 5 Mayıs 2007

Hem Kemalist, Hem Candan Hem Er Hem Çetin

Candan Erçetin'i sever misiniz? Ben çok severim. Kocam da hastasıdır, ayıptır söylemesi. Eğer bir gün terkedilirsem bunun ya Candan Erçetin ya da Catherine Zeta Jones uğruna olmasını bekliyorum. Üstelik Bruce Bey'in Türkçe öğrenme hırsının, benim sayıklama ve abuklamalarımı anlamaktan çok, Candan Erçetin'in şarkı sözlerini hissedebilmek için olduğuna dair kuvvetli şüphelerim var. (insert smiley winky thingy here!)


Güzel kadın. Yetenekli, hırslı, çalışkan, zeki, başarılı bir kadın. Daha ne olsun, değil mi? Peki o çok özenli, çok düzenli, o güzelim web sitesindeki pek bir "güncel" açılış sayfası ne oluyor? Ne gerek var böyle ucuz "ulusalcı" numaralara?

Umarım web sitesini düzenleyenlerle Candan Erçetin aynı fikirde, yani aynı sığlıkta değildir.

Vatandaş: AK Parti'den Korkma, her türlü Ucuz Siyasetten Kork!

Saturday, May 05, 2007

Thomas Jay Fallow Refakatçi'ye karşı

Frasier hastaları hatırlar: dizinin Slow Tango in South Seattle bölümünde, Thomas Jay Fallow adlı bir karakter vardır. John O'Hurley'in canlandırdığı bu romancı, gerçek hayatta The Bridges of Madison County adlı garabeti yazmış olan Robert James Waller namındaki best seller yazarının bir parodisidir.

Bu Robert James Waller (ve dolayısıyla Frasier karakteri Thomas Jay Fallow) bir Amerikan Tuna Kiremitçi'sidir denebilir. Aynen o tür pek hisli romanlar yazar, edebiyat zevki pek fazla gelişmemiş az eğitimli tatminsiz kadınların gönlüne taht kurar. İyi, güzel. Kimsenin buna bir itirazı yok: birilerinin bu işi yapması lazım.

Ama benim anlamadığım şu: nasıl oluyor da Tuna Kiremitçi AKA Thomas Jay Fallow, kendisini Perihan Mağden gibi bir yazarla kıyaslayabiliyor? Bu nasıl, ne derece, ne çeşit bir kendini ve sınırlarını ve yeteneklerini ve oynadığı ligi bilmezlik durumudur?

Tuna Kiremitçi özel hayatıyla ilgili bir takım tatsız ve can sıkıcı ayrıntılarla gündeme gelmiş, Perihan Mağden de her zamanki sivri-zeki alaycılığıyla bunu diline dolamış. Tuna Bey elbette "ayıp denen birşey var; sana ne benim evlenmemden boşanmamdan, yazacak başka şey bulamadın mı bu memlekette?" filan diyebilir; Perihan Mağden'e "hain, acımasız, dedikodu düşkünü, magazin bağımlısı" diye hakaret edebilir. Çünkü bunları söylerse üç aşağı beş yukarı doğru söylemiş ve kendisini durup dururken gülünç duruma düşürmemiş olur.

Ama "sen benim kadar çok satan bir yazar değilsin de o yüzden beni kıskanıyorsun da o yüzden bunları yazdın" demek ne oluyor? Robert James Waller, Hilary Mantel'e veya Lionel Shriver'a böyle tuhaf şeyler söylüyor mu mesela?
(...) şunu bil ki senin gibilerin yarattığı enkazı temizlemeye çalışıyoruz hâlâ.
Senin gibiler yüzünden kitaba küsen insanları yeniden kazanmaya çalışıyoruz.
Hasbinallah. Tuna Kiremitçi sahiden ciddi mi bunları söylerken? Ve bizim kendisini ciddiye almamızı mı bekliyor? ... Ne kadar acayip.

Friday, May 04, 2007